Montrö boğazlar sözleşmesinin Türkiye'ye sağladığı herhangi bir yarar yoktur. Böyle antlaşmaya baştan düşüncesiz şekilde imza atılması tamamen Türkiye'nin zararınadır.
Montrö boğazlar sözleşmesinde aleyhimize olan bir antlaşmadır. Çok uzatmadan kısa ve anlaşılabilecek şekilde yazacağım.
Montrö boğazlar sözleşmesinde savaş zamanı olmasa bile savaş gemilerinin boğazlardan geçebileceği ve kara sularımızda kalacağı açık şekilde belirtilir. Savaş zamanı Ancak ve ancak Türkiye savaşan ise buna engel olabiliyor ama savaşan değilse her halükarda savaş gemilerinin geçmesi mümkün. Bu da Türkiye için neresinden bakarsanız bakın zarardır ve tehdittir. Savaş zamanı olmadığı zamanlarda her şekilde savaş gemilerinin bogazlardan geçip bizim kara sularımızda kalmaları zaten yararına bir antlaşma olmadığı gösterir.
Bir diğer zararına olduğu kısım şudur ki; Türkiye, Boğazlar'dan geçiş yapan gemilerden aldığı ücretlerde yıllardır uyguladığı yüzde 75'lik indirim nedeniyle trilyonlar kaybediyor. Üstelik bu büyük indirime rağmen bazı gemiler hiçbir ücret ödemeden geçip gidiyorlar. Türkiye'nin tüm bu kayıpları sineye çekmesinin nedeni ise ilginç: Montrö'yü korumak..
İstanbul ve Çanakkale Boğazları, 1983'te darbe hükümeti zamanında Bülent ulusu başbakanlığında alınan Bakanlar Kurulu kararı nedeniyle her yıl trilyonlarca liralık zarara uğruyor. 6138 sayılı bu karara göre Türkiye 1936 yılında imzalanan Montrö Anlaşması ile kendisine tanınan, Boğazlar'ı kullanan gemilerden aldığı ücretlerde yüzde 75 oranında indirime gidiyor. Fener, tahlisiye ve sağlık ücretlerinde uygulanan bu indirimin yıllık faturası 150 milyon dolara (45 trilyon TL) kadar yükseliyor.
BOŞA GİDEN 62 YIL
1936 tarihli Montrö Anlaşması bu ücretlerin altın frank üzerinden ödenmesini kayda geçirmiş bulunuyor. Ancak 1936'da 1.20 TL olan altın frank kuru 1982'ye kadar aynı bırakılmış. Tabii ücretlerde enflasyon nedeniyle büyük bir gerileme olmuş. 1982 yılında Bülent Ulusu'nun başbakanlığı döneminde gerçek kur belirlenmesi için bu konu masaya yatırılıyor. Ancak, altın frankın tedavülden kaldırılmış olduğu için, altın miktarının dolar karşılığı bulunuyor. Ve bir anda fener, tahlisiye ve sağlık ücretleri reel olarak 10 kat artıyor.
Türkiye'nin anlaşmada belirlenen gerçek ücrete dönüş yapması üzerine özellikle Rusya ve Yunanistan ayağa kalkıyor. Bu kez transit gemiler hiçbir ödeme yapmadan geçip gidiyor Boğazlar'dan. Bunun da ötesinde yabancı ülkeler Türkiye'nin Boğazlar'da Montreux ile belirlenen seyir güvenliğini sağlamadığını iddia ederek anlaşmayı tartışmaya açmak istiyorlar. İşte bu noktada Türkiye geri adım atıyor ve %75 indirime giderek büyük bir zarara yol açıyor.
Montrö boğazlar sözleşmesi öylesine zarar bir antlaşma ki; Montrö yu fesh etsen bile boğazlardan savaş gemileri gecişi yine serbest yani şöyle anlatalım; "aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık" çünkü montrö sözleşmesi feshedilse bile diğer ülkelerin savaş gemilerinin gecişi serbest olacağı yönünde madde var.
Yani şöyle anlatalım Montrö boğazlar antlaşmasını feshetsek bile Kendi kara sularınızda başka ülkelerin savaş gemileri her halükarda cirit atacak. Zaten Montrö boğazlar sözleşmesinden çekilmesekte, antlaşmaya göre diğer ülkelerin savaş gemilerinin geçişleri ve kalmaları serbest.
Türkiye, yüzde 75'lik indirim nedeniyle kaybettiği trilyonlarca liranın yanında Boğazlar'dan hiçbir ücret ödemeden geçen gemilerin maddi kayıplarıyla da karşı karşıya kalıyor. Bu konuda en fazla sabıkası olanlar, Rus, Suriye, Honduras ve Ukrayna bandıralılar. Geçtiğimiz senelerde Sadece 1999 yılının dokuz ayında Boğazlar'dan borç takıp giden gemi sayısı 432. Bu dönemde 102 kaçak geçiş yapan Ruslar'ın bir rekoru da kaza sayısında: Toplam 106 kaza yapmışlar. Yani kazaların altıda biri.
Gemiler borç takıp gidiyor ama hemen ardından bir hukuk savaşıdır başlıyor. 618 sayılı Limanlar Kanunu'na göre devlet malına verilen zarardan ve liman ile ilgili masrafların ödenmesinden; kaptan, donatan ya da gemi acentesi müteselsilen sorumlu bulunuyor. Ancak birinci sırada borçlu olan gemi kaptanından parayı almak kolay değil.
Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürü Hücum Tulgar, transit gemiyi durdurmanın uluslararası sorun yaratacağını belirtiyor. ‘‘Gemiyi durdurma kararı aldık diyelim. Fiili olarak ne yapacaksınız? Donanma'dan yardım mı isteyeceksiniz? Tekneyle aborda olup gemiye mi atlayacaksınız? Dur dedik durmadı, o zaman batıralım mı gemiyi?’’
Yabancının borcunu Türk acenteler ödüyor
Fener borçlarını gemi kaptanından alamayan Türkiye, gemi donatanının yanı sıra sahibinin peşine düşmek zorunda. Ancak dünyanın dörtbir yanındaki gemicilik firmalarına dava açmak, icra işletmek mümkün değil. Bu durumda Türkiye kaptandan, gemi sahibinden alamadığı bu borçları en yakındaki yerden yani geminin Türk acentesinden alıyor. Oysa acenteler sadece geminin geçişi ve liman işlerini yürüten kuruluşlar. Acenteler ‘‘Acentelik işi için 100-150 dolar aldığımız bir geminin 3000-4000 dolarlık cezasını bize ödetiyorlar. Yabancı bandıralı geminin borcu Türk acentesinden alınıyor. Bu konuda sabıkalı gemilere dikkat etmekten ve onları müşteri olarak kabul etmemekten başka elimizden bir şey gelmiyor’’ diyorlar.
Onu bunu bilmem ama Lozan hezimetten başka birşey değilmiş. Türkiye'nin aleyhine olacak antlaşmalara imza atılmış . Atatürk Lozanın aslında hezimet olduğunu şu sözleri ile itiraf etmiştir;
"ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik dahil Batı Trakya'yı Türk Hudutları içine katacağım” Mustafa Kemal Atatürk / 1933
Bu söz, masada kaybedildiğinin açık açık itirafı degil de nedir? Lozan hezimettir diyemezdi heralde açık açık değil mi?
Ama günümüz sol çomar trolleri bunu asla kabul etmiş değiller. Eee sol çomar olmakta bunu gerektirir zaten.
Sol çomar ne demek diye soracak olursanız alın size en güzel örnek….